Aktüerler olarak elbette tarafsızız ama ülkemizin mevcut ekonomik durumuna da kayıtsız kalamayız.
Dün (7 Haziran 2018) Merkez Bankası (MB)’nın politika faiz oranını %16,50’den %17,75’e yükselttiğini gördük. Bu karar kimilerine göre beklenmedik, kimilerine göre ise geç kalınmış bir hamle olarak değerlendirildi. Karar sonrası dolar kurunda (Amerikan Doları) bir düşüş yaşandı, bu düşüşün kalıcı mı yoksa geçici olduğunu da bekleyip göreceğiz.
Hiç kimse, kimseyi, inanmadığına inandıramaz ancak yapısal sorunlarımız nedeniyle TL’deki değer kaybının devam edeceği beklenmektedir.
Ağustos 2017 – Aralık 2017 arası dönemde artış eğiliminde olan gösterge faiz oranı Aralık 2017 – Mart 2018 arasında sabit-hafif azalan bir seyir izlemiş ve sonrasında ise artış eğilimine girmişti.
Gösterge faiz oranının seyrini tarihsel olarak hatırlayalım;
Dolar kurunun da zaten paralel bir yapıda izlediğini görüyoruz elbette faiz ile dolar kuru arasında zamansal hareket anlamında bir gecikme söz konusu.
Faizin tarihsel seyrini hatırladığımız gibi Dolar kurunun tarihsel seyrini de hatırlayalım;
Her dolar kuru ya da faiz oranı artışında “yapısal reform” kavramı hemen gündeme gelmektedir. Kamuoyu tarafından tespit ve öngörüleri dikkatle takip edilen iki önemli ekonomistin dün sosyal medya mesajları da bu doğrultudaydı.
Ekonomi mucizelere ve hayallere dayanmaz, bu yüzden yapısal reformlar!
Aslında iki kelimeyi ayrı ayrı yorumladığımızda ne olduğu ortaya çıkmaktadır. TDK reformu “Düzeltme” olarak açıklamaktadır. Mevcut işle(me)yen yapıların düzeltilmesidir yapısal reformlar.
Yapısal reformlar; üretimde gerçekleştirilecek, verimliliği arttırıcı değişikliklerdir. Ekonomik büyüme modelinin ithalattan ihracata yönlendirilmesidir. Devlet borcunu azaltmak için yapılacak değişikliklerdir. Verginin tabana yayılarak dolaylı vergilerin azaltılmasına yönelik atılacak adımlardır. Enerji tasarruflarının sağlanmasıdır. Tarım alanında verimliliği arttıracak değişikliklerdir ve daha bir çok örnek verilebilir…
Yapısal reformlar, konjonktüre göre değişmeyen, kalıcı sorunlara yönelik yapılacak çözümlerdir diyebiliriz.
Ülkemizin gündemini işgal eden trafik sigortaları özelinde yapısal reformları düşünürsek; önümüzdeki dönemde yaşanabilecek şoklara (beklenmeyen asgari ücret artışları) karşı şirketlerin sermaye yeterliliğini korumak adına havuz sisteminden vazgeçilmesi tekrar düşünülebilir.
Trafik sigortasının yıllardır zarar etmesi önemli bir problemdir. Şirketlerin zararı düşürmek için primleri arttırması bir ihtiyaçtır. Devlet’in tavan prim koyarak müdahale etmesi kamu yararı açısından gerekliliktir. Zarara neden olan yargı süreçlerinin ve mevzuatın iyileştirilmesi, trafik kazalarının düşürülmesine yönelik bilinçlendirmeler, yapısal reformlardır. Sistemin sürdürülebilir olması adına aktüerlerin fiyatlandırma ve hasar süreçlerinde daha aktif rol olması kaçınılmazdır. Sigorta sektörü bakımından bir yapısal reform için belki de olmazsa olmazlardan biri aktüerlerin rolüdür.
“I’m a pessimist because of intelligence, but an optimist because of will.”, “Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği” düsturunu sahiplenmiş Antonio Gramsci’nin dediklerini gözlerimizi kapatıp düşünmenin tam sırası…
Yazar: MockingActuaries
Tartışma
Henüz yorum yapılmamış.